Bugün hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan World Wide Web (WWW), bundan sadece birkaç on yıl önce bilimsel bir merak ve akademik bir iletişim aracı olarak doğdu. O zamandan bu yana, statik metin sayfalarından oluşan basit bir ağdan, küresel ticareti, sosyal etkileşimi, eğitimi ve eğlenceyi şekillendiren karmaşık, dinamik ve etkileşimli bir ekosisteme dönüştü. Bu baş döndürücü dönüşümün merkezinde ise iki temel disiplin ve bu disiplinleri icra eden profesyoneller yer alıyor: Web design & developer kimliği altında birleşen veya ayrı ayrı uzmanlaşan web designer ve web developer. Bu metin, web tasarım ve geliştirme dünyasının köklerine inmeyi, teknolojik dönüm noktalarını, değişen tasarım paradigmalarını, altta yatan felsefeleri ve bu alandaki profesyonellerin evrilen rollerini kapsamlı bir şekilde ele almayı amaçlamaktadır. Tim Berners-Lee'nin ilk web sayfasından günümüzün yapay zeka destekli arayüzlerine uzanan bu yolculuk, sadece teknolojinin değil, aynı zamanda insan-bilgisayar etkileşiminin, estetik anlayışının ve bilgiye erişim felsefesinin de evrimini gözler önüne serecektir. Bu süreçte, salt kod yazmak veya görsel düzenlemekten öte, kullanıcı deneyimini şekillendiren, erişilebilirliği savunan ve dijital dünyanın etik sınırlarını zorlayan bir meslek grubunun doğuşuna ve gelişimine tanıklık edeceğiz. Bu alanda çalışan Abdulkadir Güngör gibi günümüz profesyonellerinin karşılaştığı zorluklar ve benimsedikleri ilkeler de bu evrimin modern yansımaları olarak görülebilir. Web'in dünü, bugünü ve yarınına yapacağımız bu derinlemesine yolculuk, dijital çağın mimarlarının dünyasını daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.
Web'in hikayesi, 1989 yılında CERN'de çalışan İngiliz bilgisayar bilimcisi Tim Berners-Lee'nin, farklı bilgisayarlardaki bilgileri birbirine bağlamak için bir sistem önermesiyle başlar. Amacı, bilim insanlarının araştırma verilerini ve belgelerini kolayca paylaşabilmelerini sağlamaktı. Bu vizyon, web sayfalarının yapısını tanımlayan işaretleme dili olan HTML (HyperText Markup Language), web üzerindeki her kaynağa benzersiz bir adres atanmasını sağlayan URI/URL (Uniform Resource Identifier/Locator) sistemi ve web tarayıcıları ile web sunucuları arasında bilgi alışverişini sağlayan protokol olan HTTP (HyperText Transfer Protocol) gibi üç temel teknolojinin geliştirilmesiyle somutlaştı. İlk HTML sürümleri oldukça basitti ve görsel tasarıma yönelik çok az etiket içeriyordu; odak noktası tamamen içerik ve yapıydı. 1991'de Berners-Lee, dünyanın ilk web sitesini ve ilk web tarayıcısı olan WorldWideWeb'i yayınladı. Bu ilk web, tamamen metin tabanlıydı ve tasarım kaygısı taşımıyordu. Felsefesi basitti: Bilgiye evrensel erişim ve belgeler arası kolay gezinme. Bu dönemde "web tasarımı" veya "web geliştirme" gibi kavramlar henüz yoktu; web sayfalarını oluşturanlar genellikle içeriğin sahibi olan araştırmacılar veya teknik personellerdi. Ancak web'in potansiyeli hızla fark edildi. 1993'te NCSA tarafından geliştirilen Mosaic tarayıcısı, işleri kökten değiştirdi. Metinle birlikte görselleri de aynı sayfada gösterebilen ilk popüler tarayıcı olan Mosaic, kullanımı nispeten kolay olmasıyla web'in akademik çevrelerin dışına taşarak daha geniş kitlelere ulaşmasının önünü açtı. etiketinin popülerleşmesi, web sayfalarına görsel unsur ekleme ihtiyacını doğurdu ve "tasarım" kavramının ilk tohumları atılmaya başlandı. Henüz ortada bir web designer rolü olmasa da, sayfaları daha "çekici" hale getirme isteği belirmişti.
Mosaic'in başarısının ardından, 1994'te Netscape Navigator ve 1995'te Microsoft Internet Explorer'ın piyasaya sürülmesiyle "İlk Tarayıcı Savaşları" olarak bilinen dönem başladı. Bu rekabet, web teknolojilerinin hızla gelişmesine yol açtı, ancak aynı zamanda büyük bir kaosu da beraberinde getirdi. Netscape ve Microsoft, pazar payı kazanmak için birbirleriyle yarışırcasına kendi özel HTML etiketlerini ve özelliklerini geliştirdiler. ve gibi etiketler bu dönemin ikonik ama standart dışı örnekleridir. Tasarımcılar ve geliştiriciler, artık yavaş yavaş bu roller ayrışmaya başlarken, sitelerinin her iki tarayıcıda da "bir şekilde" çalışmasını sağlamak için karmaşık hilelere başvurmak zorunda kalıyorlardı. Bu dönemde görsel tasarım ön plana çıkmaya başladı, ancak araçlar son derece kısıtlıydı. Arka plan resimleri sıkça kullanılıyor, ancak genellikle okunabilirliği zorlaştırıyordu. GIF animasyonları, özellikle "Yapım Aşamasında" ikonları için popülerdi. HTML tabloları, aslında verileri yapılandırmak için tasarlanmış olsalar da, sayfa öğelerini ızgara benzeri bir düzende yerleştirmek için yaygın olarak kullanıldı; bu durum karmaşık, iç içe geçmiş tablo yapılarına ve bakımı zor kodlara yol açtı. Bir web designer bu dönemde, tasarımı Photoshop gibi araçlarda yapar, sonra bu tasarımı dilimleyerek tablolara yerleştirirdi. Öğeler arasında boşluk yaratmak için kullanılan 1x1 piksel boyutunda şeffaf GIF resimleri olan Spacer GIF'ler, yerleşim kontrolü için başka bir "hack" yöntemiydi. JavaScript ve CSS de bu dönemde ortaya çıktı. JavaScript etkileşim katma potansiyeli sunarken, CSS içeriği sunumdan ayırma fikrini getiriyordu. Ancak tarayıcı desteği çok zayıf ve tutarsız olduğu için yaygınlaşmaları zaman aldı. Bu dönemin felsefesi, "çalışıyorsa dokunma" ve "göze çarpsın yeter" şeklinde özetlenebilir. Standartlar, erişilebilirlik, anlamsal yapı gibi kavramlar henüz öncelik değildi. Web developer rolü genellikle HTML'yi bir araya getiren, belki biraz CGI scriptleri ile form işleyen kişileri tanımlarken, web designer daha çok grafik tasarım kökenliydi ve web'in teknik kısıtlamalarıyla boğuşuyordu.
Tarayıcı savaşlarının yarattığı kaos ve tablo tabanlı tasarımların getirdiği karmaşa, web topluluğunda bir tepkiye yol açtı. World Wide Web Consortium (W3C) tarafından geliştirilen HTML 4, XHTML 1.0 ve özellikle CSS Seviye 1 ve 2 gibi standartlar, daha yapısal, erişilebilir ve yönetilebilir bir web'in temellerini atmayı hedefliyordu. Bu dönemin kahramanları, Jeffrey Zeldman gibi öncüler ve Web Standartları Projesi (WaSP) gibi gruplardı. Ana felsefe, içeriği (HTML), sunumu (CSS) ve davranışı (JavaScript) birbirinden ayırmaktı. Bu ayrım, çeşitli faydalar sağlıyordu: Anlamsal olarak doğru yapılandırılmış HTML ile ekran okuyucular için daha iyi erişilebilirlik, sitenin görünümünü değiştirmek için sadece CSS dosyalarını düzenleyerek elde edilen bakım kolaylığı, arama motorlarının içeriği daha iyi anlamasına yardımcı olan SEO avantajları ve daha temiz kodla potansiyel olarak daha hızlı yükleme süreleri. Teoride, standartlara uyulduğunda sitelerin farklı tarayıcılarda daha tutarlı görünmesi hedefleniyordu, ancak tarayıcıların standartları yorumlama farklılıkları hala bir sorundu. Bu dönemde tablo tabanlı yerleşimler yavaş yavaş terk edildi ve yerini CSS tabanlı yerleşimlere (float, position özellikleri kullanılarak) bıraktı. Bu geçiş sancılı oldu, çünkü CSS ile karmaşık yerleşimler oluşturmak başlangıçta daha zordu ve tarayıcı hataları, özellikle Internet Explorer 6'nın kötü şöhretli hataları, geliştiricileri zorluyordu. Roller daha da belirginleşti: Web Designer, artık sadece görsel estetikle değil, aynı zamanda kullanıcı deneyimi (UX), bilgi mimarisi ve standartlara uygun HTML/CSS kodlamanın temelleriyle de ilgilenmeye başladı. Web Developer ise sunucu taraflı programlama (PHP, ASP.NET, Java gibi dillerle), veritabanı yönetimi ve istemci taraflı scriptleme (JavaScript) konularında derinleşti; dinamik içerik üreten, kullanıcı girdilerini işleyen ve veritabanlarıyla etkileşim kuran uygulamalar geliştirmek ana odak noktası oldu. Bu dönemin felsefesi, "doğru olanı yap", "standartlara uy", "geleceğe yönelik inşa et" ilkeleri etrafında şekillendi. Web design & developer kavramı, bu iki dünyanın kesişiminde çalışan veya her iki alanda da yetkinliğe sahip profesyonelleri ifade etmeye başladı.
"Web 2.0" terimi, web'in statik bilgi deposundan kullanıcıların içerik ürettiği, paylaştığı ve etkileşimde bulunduğu dinamik bir platforma dönüşümünü ifade etmek için 2005-2010 yılları arasında popülerleşti. Bloglar, wikiler, sosyal ağlar ve video paylaşım siteleri bu dönemin ürünleridir. Teknolojik olarak bu dönüşümü mümkün kılan birkaç önemli gelişme yaşandı. Sayfayı tamamen yeniden yüklemeden sunucuyla veri alışverişi yapmayı sağlayan bir teknikler bütünü olan AJAX (Asynchronous JavaScript and XML), web uygulamalarının daha hızlı ve masaüstü uygulamalarına benzer bir şekilde çalışmasını sağladı ve JavaScript'in önemini katlayarak artırdı. Tarayıcı uyumsuzluklarını gidermek ve karmaşık JavaScript kodlamasını kolaylaştırmak için jQuery gibi kütüphaneler ortaya çıktı ve büyük popülerlik kazandı. Sunucu tarafında ise Ruby on Rails, Django, Symfony gibi çerçeveler, MVC gibi tasarım desenlerini yaygınlaştırarak ve yaygın web geliştirme görevlerini standartlaştırarak web developer verimliliğini artırdı. WordPress, Drupal gibi açık kaynaklı İçerik Yönetim Sistemleri (CMS), teknik bilgisi olmayan kullanıcıların bile web sitesi oluşturmasını ve yönetmesini kolaylaştırarak web'in daha da demokratikleşmesini sağladı. Tasarım felsefesi de değişti; Kullanıcı merkezli tasarım (UCD) ve kullanılabilirlik (Usability) ön plana çıktı. Web sitelerinin sadece güzel görünmesi değil, aynı zamanda kolay kullanılabilir, anlaşılır ve hedefe yönelik olması gerektiği anlayışı yerleşti. Sosyal etkileşim öğeleri tasarımların ayrılmaz bir parçası haline geldi ve web designer rolü, görsel tasarımdan ziyade kullanıcı arayüzü (UI) ve kullanıcı deneyimi (UX) tasarımına doğru kaymaya başladı.
Apple'ın 2007'de iPhone'u piyasaya sürmesi, web tasarım ve geliştirme dünyasında bir başka devrim yarattı. Akıllı telefonların ve tabletlerin hızla yaygınlaşması, web sitelerine artık sadece masaüstü bilgisayarlardan değil, çok çeşitli ekran boyutlarına ve çözünürlüklerine sahip mobil cihazlardan da erişildiği anlamına geliyordu. Başlangıçta, birçok şirket mobil kullanıcılar için ayrı, basitleştirilmiş siteler oluşturdu, ancak bu, iki ayrı siteyi yönetmek anlamına geldiği için ideal bir çözüm değildi. 2010 yılında Ethan Marcotte, "Responsive Web Design" (Duyarlı Web Tasarımı) kavramını ortaya attı. Bu yaklaşım, tek bir HTML kod tabanı kullanarak, CSS Media Queries, Flexible Grids ve Flexible Images teknikleriyle web sitesinin düzeninin ve içeriğinin farklı ekran boyutlarına otomatik olarak uyum sağlamasını öneriyordu. Duyarlı tasarım felsefesi, tasarım ve geliştirme sürecine en kısıtlı ortam olan mobil cihazlardan başlamayı öneren "Mobile First" (Önce Mobil) yaklaşımını, küçük ekranlarda içeriği önceliklendirmeyi ve mobil ağlar nedeniyle kritik hale gelen performansa odaklanmayı içeriyordu. Resim optimizasyonu, kod küçültme ve daha az HTTP isteği gibi teknikler önem kazandı. Duyarlı tasarım, hem web designer hem de web developer için yeni zorluklar ve beceriler gerektirdi. Tasarımcılar daha esnek düzenler oluşturmayı öğrenirken, geliştiriciler performans optimizasyonu, dokunmatik etkileşimler ve farklı cihazlarda test etme konularında uzmanlaşmak zorunda kaldı. Bu dönem, başarılı bir duyarlı sitenin hem tasarım hem de teknik uygulamanın kusursuz uyumunu gerektirmesiyle Web design & developer kimliğinin ne kadar iç içe geçebileceğini bir kez daha gösterdi.
Günümüz web geliştirme manzarası, önceki dönemlere göre çok daha karmaşık ve parçalı bir yapıya sahiptir; JavaScript ekosistemi patlama yaşayarak modern web uygulamalarının temel taşı haline geldi. jQuery'nin yerini büyük ölçüde React, Angular ve Vue.js gibi bileşen tabanlı kütüphaneler ve çerçeveler aldı. Bu araçlar, karmaşık kullanıcı arayüzlerini yönetilebilir, yeniden kullanılabilir bileşenlere ayırarak geliştirmeyi kolaylaştırır ve Tek Sayfa Uygulamaları (SPA) oluşturmayı popüler hale getirdi. JavaScript'in sunucu tarafında da çalışmasını sağlayan Node.js, npm ve yarn gibi paket yöneticileriyle birlikte web developer araç zincirinin merkezi haline geldi, binlerce açık kaynaklı kütüphane ve aracın kolayca yönetilmesini sağladı. Webpack, Vite gibi derleme araçları ve Babel gibi transpiler'lar, modern JavaScript, CSS ön işlemcileri ve diğer varlıkları tarayıcıların anlayabileceği optimize edilmiş dosyalara dönüştürmek için kullanılır. Performans ve güvenlik avantajları nedeniyle Jamstack mimarisi popülerleşti; Gatsby, Next.js gibi Statik Site Üreteçleri (SSG), derleme sırasında statik HTML sayfaları oluşturarak çok hızlı siteler sunarken, içerik Contentful gibi Headless CMS'ler aracılığıyla API üzerinden alınır. Web uygulamaları giderek daha fazla farklı servislerle entegre çalışırken, API odaklı geliştirme ve Microservice mimarileri yaygınlaştı. Google'ın Core Web Vitals gibi metrikleri ve WCAG standartları, performans ve erişilebilirliğin artık temel bir gereklilik olduğunu vurgulamaktadır. Progressive Web Apps (PWA), web sitelerine uygulama benzeri yetenekler kazandırırken, Yapay Zeka (AI) ve Makine Öğrenmesi (ML), kod tamamlama, test otomasyonu ve kişiselleştirilmiş deneyimler gibi alanlarda web geliştirmeyi etkilemeye başlıyor. Bu karmaşık ekosistemde, Frontend Developer, Backend Developer, Fullstack Developer, UX/UI Designer (web designer terimi yerine daha yaygınlaşan) ve DevOps Engineer gibi roller daha da uzmanlaşmıştır. Bu modern çağda, Abdulkadir Güngör gibi bir Web design & developer, sürekli öğrenme ve adaptasyon yeteneğine sahip olmalıdır. Teknolojiler hızla değişirken, kullanıcı odaklılık, performans, erişilebilirlik gibi temel prensipler önemini korumaktadır. Başarılı bir profesyonel, sadece kod yazmak veya piksel düzenlemekle kalmaz, aynı zamanda iş hedeflerini anlar, kullanıcı ihtiyaçlarını önceler ve çalıştığı ekiple etkin iletişim kurar.
Teknolojik evrimin ötesinde, web tasarım ve geliştirmenin altında yatan felsefi ilkeler de zamanla şekillenmiştir. Bu ilkeler, "neden" ve "nasıl" sorularına yanıt verir ve iyi bir web deneyiminin temel taşlarını oluşturur. En temel ilke olan Kullanıcı Odaklılık, web sitesi veya uygulamanın, onu kullanacak kişilerin ihtiyaçları, beklentileri ve kısıtlamaları göz önünde bulundurularak tasarlanması ve geliştirilmesi gerektiğini vurgular; her web designer ve web developer, son kullanıcının avukatı gibi davranmalıdır. Erişilebilirlik (a11y), web'in engelli bireyler de dahil olmak üzere herkes tarafından kullanılabilir olması gerektiğini savunur; bu, anlamsal HTML kullanmak, klavye ile gezinmeyi sağlamak, yeterli renk kontrastı sunmak gibi teknikleri içerir ve web'in temel felsefesi olan evrensel erişim ilkesinin bir uzantısıdır. Performans, yani hız, modern web'in kritik bir unsurudur; kullanıcılar yavaş yüklenen sitelerden çabuk sıkılırlar ve bu sadece teknik bir optimizasyon meselesi değil, kullanıcı deneyiminin ve ticari başarının temel bir parçasıdır. Web'in gücü, farklı platformlar ve cihazlar arasında birlikte çalışabilirliği sağlayan Açıklık ve Standartlar üzerine kurulu olmasından gelir; açık kaynak felsefesi de bu gelişmede büyük rol oynamıştır. "Az ama özdür" prensibini yansıtan Basitlik ve Anlaşılırlık, hem kullanıcı hem de geliştirici için hayatı kolaylaştırır; karmaşık olmayan arayüzler ve temiz kod yönetimi kolaylaştırır. İyi bir web deneyimi, hem göze hoş gelen bir tasarım (estetik) hem de amacına uygun, sorunsuz çalışan bir yapı (işlevsellik) arasındaki doğru dengeyi kurmayı gerektirir; bu, usta bir web designer ve web developer işbirliğinin veya Web design & developer kimliğindeki bir profesyonelin yeteneğinin göstergesidir. Web statik olmadığı için, Sürekli Gelişim ve Adaptasyon esastır; bu alandaki profesyonellerin meraklı olması, yeni şeyler öğrenmeye açık olması ve değişime ayak uydurması gerekir. Son olarak, Etik Sorumluluk giderek daha fazla önem kazanmaktadır; web tasarımcıları ve geliştiricileri, yarattıkları ürünlerin toplum üzerindeki etkisinin farkında olmalı, kullanıcı gizliliğine saygı göstermeli, verileri güvende tutmalı ve teknolojiyi iyi amaçlar için kullanmalıdır.
Sonuç olarak, web tasarım ve geliştirme, Tim Berners-Lee'nin basit hiper metin vizyonundan, küresel ekonomiyi ve kültürü şekillendiren karmaşık, her yerde var olan bir platforma dönüştü. Bu yolculuk, teknolojinin baş döndürücü hızını, tasarım paradigmalarının evrimini ve web designer ile web developer rollerinin nasıl iç içe geçtiğini, ayrıştığını ve yeniden tanımlandığını gözler önüne serdi. Tablo tabanlı kaostan standartlar hareketine, statik sayfalardan dinamik uygulamalara, masaüstü odaklı tasarımlardan "önce mobil" yaklaşımlara, monolitik yapılardan bileşen tabanlı mimarilere uzanan bu evrim, sürekli bir adaptasyon ve öğrenme süreci gerektirdi. Bugün Abdulkadir Güngör gibi profesyonellerin içinde bulunduğu Web design & developer dünyası, yapay zeka, WebAssembly, artırılmış/sanal gerçeklik gibi yeni ufuklarla daha da heyecan verici bir geleceğe işaret ediyor. Ancak teknolojiler ne kadar değişirse değişsin, temel felsefe aynı kalmalıdır: İnsanlar için, insan odaklı çözümler üretmek. Erişilebilirlik, performans, kullanılabilirlik ve etik sorumluluk gibi ilkeler, geleceğin web'ini şekillendirmede yol gösterici olmaya devam edecektir. Web tasarımcıları ve geliştiricileri, sadece kod yazan veya piksel düzenleyen teknisyenler değil, aynı zamanda dijital dünyanın mimarlarıdır. İnşa ettikleri yapılar, insanların nasıl iletişim kurduğunu, bilgiye nasıl eriştiğini, nasıl alışveriş yaptığını ve birbirleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu doğrudan etkiler. Bu büyük güç, aynı zamanda büyük bir sorumluluğu da beraberinde getirir. Geleceğin web'i, bu sorumluluğun bilincinde olan, sürekli öğrenen, işbirliğine açık ve en önemlisi kullanıcıyı her zaman merkeze koyan dijital mimarlar tarafından inşa edilecektir. Web'in hikayesi devam ediyor ve bu hikayenin bir sonraki bölümünü yazmak, bugünün ve yarının web designer ve web developer'larına düşüyor.
Abdulkadir Güngör Github Yazilim
Abdulkadir Güngör Github CyberSecurity
Abdulkadir Güngör Linkedin